BLOG YAZILARI

Dünyayı Sahte Et mi Kurtaracak?

Müge Akgün

dunyayi-sahte-et-mi-kurtaracak

Bir süredir ABD başta olmak üzere birçok gelişmiş ülkede ‘fake meat’ (sahte ya da taklit et diye çevirebiliriz) tartışmaları sürüyor. Ve konunun birden çok boyutu var.

Çoğu insan politik ve çevresel nedenlerle et tüketimini azaltmak yolunu seçiyor. ‘Etsiz pazartesi’ gibi sivil toplum inisiyatiflerinin temelinde büyük ölçüde bu yatıyor. Oysa dünyaya hamburger ve steak çılgınlığı da Amerika’dan yayılmıştı.

ABD’de yapılan araştırmalara göre tek bir dana burger için tüketilen su miktarı 660 galon yani yaklaşık 3000 litreymiş. Bu ortalama bir Amerikalının bir haftalık su harcamasına karşılık geliyormuş.

Öte yandan dünyanın pek çok ülkesinde et yemeden değil günler, haftalar ve aylar geçiren milyonlarca insan mevcut. Bazıları inançları yüzünden yemese de çoğu erişemedikleri, imkanları el vermediği için yiyemiyor.

Konunun diğer boyutunda daetik ya da sağlık nedenleriyle et yememeyi seçenler için yaratılan ve gün geçtikçe büyüyen ‘sahte ya da taklit et’ pazarı var.

Aslında bu durum, içinde büyük bir çelişki barındırıyor. Vegan ya da vejetaryenler neden reddettikleri etin tadına benzeyen bir şey yemek istesinler? Sahte ya da taklit nasıl adlandırırsanız adlandırın seçilen ad bile eti yüceltiyor, etin önemini pekiştiriyor.

Timothy Egan’ın New York Times’ta geçen ay yayınlanan ‘Fake meat will save us’ başlıklı yazısında vurguladığı gibi araştırmalar işlenmiş gıdalarla sağlıksız beslenmenin alkol uyuşturucu ve tütünden daha fazla erken ölümlere neden olduğunu gösteriyor.

İngiltere’de yayınlanan Observer’dada Bee Wilson imzalı özel haberde beslenme uzmanı Jenny Rosborough “Vegan et sağlıklı olarak algılanmamalı, etsiz burgerde tuz oranı 0.89’ken normal bir et burgerde bu oran 0.75” diyor.

Ayrıca laboratuvarlarda üretilen sosis, burger tadı ve görüntüsü veren vegan ürünlerde kimyasal, toksit etki yaratan katkı maddeleri de bulunabiliyor.

Sağlıklı beslenmek isteyen biri doğal yollardan üretilen saf besinleri tüketme yolunu seçer. Sebze bazlı yumurtalar, köfteler, burgerlerin bir ihtiyaçtan doğduğuna inanmak zor.

Neyse ki bizler zaten çok şanslı bir ülkede, bölgede yaşıyoruz. Sebze, baklagil ve tahıl ağırlıklı bir beslenme geleneğimiz var. Kırmızı et, tavuk ve balık tüketimimiz büyük kentler dışında Batı ülkeleriyle karşılaştırılmayacak denli az.

Atıştırmalıklardan ara sıcaklara ana yemeklerden tatlılara etsiz beslenmeyi tercih edenler için etsiz seçeneklerimiz sayılmayacak denli fazla. Vegan ya da vejeteryansak veya ekolojik nedenlerle et yemiyorsak sahtesine muhtaç değiliz. Şimdi de muhtemelen bize de yakında dayatılmaya çalışılacak sahte et modası estiğinde de…

Restoranların korkulu rüyası

İstanbul’un yeni yerleşim yerlerinden, son 20 yıldır hızla büyüyen Göktürk’te restoranlar başta olmak üzere açılan yerlerin büyük bir bölümü birer birer kapılarını kapatıyor. Nedeni yüksek hatta fahiş denilecek kiralar. Göktürk’te sabah ya da akşamüstleri her gün yürüyüş yaparım. Gecen gün neredeyse 11 kapanmış dükkân saydım. Yarıdan fazlası restorandı.

İki yıldır boş duran dükkanlar var. Zaten pahalı diye boşaltılan bir yeri bir daha kimse kiralamak istemiyor. Ben çok fazla hesap kitaptan anlamam ama mülk sahipleri de anlamıyor olmalı. Yoksa kontrat bitimi pazarlığa gelen, zor durumda olduğunu, zarar ettiğini söyleyen kiracılarıyla uzlaşma yolunu seçerlerdi.

Neyse ki bazıları seçiyor. Üç yıl kadar önce açılan Göktürk’ün hatta İstanbul’un en iyi balıkçılarından biri olan Hanımeli Quyyu, geçtiğimiz hafta “Evet yine kira… Yer sahibimizin maddi ve manevi baskılarını 45 çalışanımız ile protesto ediyoruz. 125 Bin TL aylık kirayı ödeyemediğimiz için Göktürk şubemizde hizmete bir süre ara veriyoruz” yazan bir afiş asmıştı.

Yine bir yer kapandı diye çok üzüldüm ama iki gün önce mülk sahibi ile uzlaştıklarını ve kapılarını tekrar açtıklarını gördüm. Bahçesi doluydu, benim gibi açıldığına birçok kişi sevinmiş olmalı. Umarım Quyyu emsal yaratır, diğer mal sahipleri de olan ve olacak olan kiracılarıyla uzlaşma yolunu seçer. Göktürk de eski canlılığına yeniden kavuşur…

Ege ahtapotunun tadı…

Eğer yerlisi varsa hiçbir ürünün ithalini tercih etmiyorum. Hatta gıda söz konusu olduğunda tümden yerli ürünlerle beslenmekten yanayım. Hele üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde ithal deniz ürünleri tüketmek hiç hoşuma gitmiyor. Devasa ithal kalamarlar ve ahtapotların zaten pek tadı tuzu da olmuyor.

Geçen gün raflarda gözüme çarptı, aslında Kocaman Balıkçılık çoğu ürününü ihraç eder. Ama lezzeti bir başka olan Ege ahtapotlarını haşlayarak salata, kol, ızgara ve söğüş olarak paketleyip satmaya başlamış. Özellikle aniden bir misafiriniz geldiğinde kurtarıcı olabilir…

‘50 Peynirli Şehir Balıkesir’

20 yıl önce küçük bir dükkânda peynir serüvenine başlayan iki arkadaş Berrin Bal ve Neşe Biber tam bir peynir sevdalısına dönüştüler zaman içinde. Tüm Anadolu’yu peynir peşinde karış karış dolaştılar, üreticilerle buluştular. Sadece peynir tedarik etmekle kalmadılar 2015 yılında bu süreci ‘Peynir Aşkına’ adlı bir kitapla kalıcı hale getirdiler.

Bu kez de Balıkesir Belediyesi Kırsal Kalkınma ekibiyle beraber kentin süt ürünlerini kayıt altına alarak peynir haritasını çıkarmışlar. ‘50 Peynirli Şehir Balıkesir’ uluslararası ünlü yemek yarışması Gourmand Cook Book Award 2019 peynir ve süt ürünleri kategorisinde Dünyanın En Başarılı kitabı seçilmiş. Kutluyorum…