BLOG YAZILARI

1000 yıllık zeytin ağacının altında: BERNADET

Müge Akgün

1000-yillik-zeytin-agacinin-altinda-bernadet

Ağustos ayında Hürriyet İzmir temsilcisi Deniz Sipahi’nin köşesinde Alaçatı’da Bernadet adında yeni bir otel ve restoran açıldığını okuyup not almıştım.

Eylül başında bir akşam yer ayırtıp gittim. İyi ki de gitmişim, her şeyiyle büyüleyici, yemeklerden sohbete unutulmazlarım arasına giren bir gece geçirdim. Ama uzun bir süre yazamadım.

Sanıyorum her şeyin bir zamanı var. Bu yazıyı kaleme almak yine İzmir’de olduğum günlere denk geldi. Bernadet’i sadece bir otel ve restoran diye tanımlamak doğru olmaz. Bir avluya bakan bağımsız dört villadan oluşan 16 odalı tesis, yeni bir akım olan experience driven hospitality-deney odaklı konaklama anlayışıyla tasarlanmış.

Kapısından içeri adım attığınız andan itibaren bambaşka bir hava sarıp sarmalıyor sizi. Hiç tanımadığınız ve tanınmadığınız bir yerde böylesi sıcacık ve zarif karşılanma hemen insanı etkiliyor.

Mimaroğlu ailesi konukların birbirini rahatsız etmeden tatil yapabilecekleri bir yapı kurmuş. İsteyen sebze bahçesine tohum ekiyor, ağaçtan meyve topluyor. Bahçeden tarladan masaya anlayışında isterse mutfağa girip bir şeyler hazırlıyor.

İsterse de çamur tornasında, cam, seramik veya ahşap atölyesinde bir şeyler yaratıyor. Spor yapmayı seviyorsa küçük havuzda akıntıya karşı yüzebiliyor, pilates, yoga, meditasyon yapabiliyor. Yok sadece huzur diyorsa 1000 yıllık zeytin ağacının altında kitabını okuyor.

Bernadet gerçekten de Alaçatı’ya değer katacak yeni nesil bir yaşam alanı olmuş. Elde ettikleri gelirin önemli bir kısmını da Darüşşafaka’nın Eğitimde Fırsat Eşitliği programına, Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı tarafından Urla’da gerçekleştirilen Koruncuk Köyü’ne ve Alaçatı’daki çocukların sanatsal gelişimine katkı gibi sosyal sorumluluk projelerine destek olarak kullanacaklarmış.

MUTFAK VE YEMEKLER

Bernadet’in restoranı genç ve yetenekli bir ekibe teslim edilmiş. Şef Cenk Debensason’un danışmanlığında akşamları 7 çeşitten oluşan bir tadım menüsü sunuyorlar. Menüde yer alan sürprizli bıldırcın yumurtası, soğuk bezelye çorbası, ıspanaklı lazanya, somon ballotine, ızgara dana bonfile ve limonlu mereng olmak üzere her bir tabak sunumu, malzemelerinin uyumu, lezzeti ve servisiyle çok başarılıydı. Fransız ve Akdeniz ülkeleri ağırlıklı deneysel menü, eminim şef bölgeye alıştıkça, yerelden daha çok etkilenecek ve kendine has bir mutfağa dönüşecektir…

BERNADET’İN HİKAYESİ

Şimdi sıra uzun bir süre anlatıp anlatmamaya karar veremediğim Bernadet projesinin ardındaki Mimaroğlu ailesinin daha doğrusu Berna Tunalı Mimaroğlu’nun hüzünlü öyküsüne geldi.

2000’li yılların başında Alaçatı’yı keşfeden, bölgenin rüzgarına, havasına, suyuna ve mimari dokusuna hayran kalan Berna Hanım Alaçatı’da evleri olsun ister. Yaşam arkadaşı Vedat Mimaroğlu kaç gün geleceğiz ki diyerek pek sıcak bakmaz.

Ama Berna Hanım’ın ısrarıyla ‘Ev gibi zevkli ve rahat bir otel’ yapmaya karar verirler. 2003 yılında Yeni Mecidiye Mahallesi’nde arsa satın alırlar. Ancak ikisi de çok yoğun çalışmaktadır. Bu yüzden de projeyi sürekli ertelerler. Sonra da vazgeçerler. 10 yıl kadar sonra yerine kendileri için küçük bir ev yapmaya karar verirler.

2013 yılında arkadaşları mimar Han Tümertekin projeyi çizer, iç mimarisini de Hakan Ezer üstlenir ve inşaata başlarlar. Aynı yılın sonunda bir Hindistan gezisi sonrası Berna Hanım’ın ortaya çıkan hastalığı ve tedavi süreci nedeniyle 2 yıl ara verirler. Bu sürecin uzun bir bölümünü yurt dışında bir yandan hastanede geçirirken bir yandan da ikinci balayı gibi yaşarlar.

Berna Hanım’ın enerjisi, pes etmeyen hayata bakış açısı sayesinde New York’un altını üstüne getirirler. Ama bir süre sonra evini, ailesini özler ve İstanbul’a döner. Bu arada sürüncemede kalan olan ev projesi de 4 ayda bitirilir.

Yeni evlerinde çocukları İrem ve Kerem’le beraber kısa bir süre de olsa beraber yaşarlar. Son doğum günü armağanı 1000 yıllık bir zeytin ağacı olan Berna Hanım, Ekim ayında bu kez farklı bir yolculuğa çıkar…

Mimaroğlu ailesi Berna Hanım’ın ardından projeyi büyüterek tam da onun istediği hale büründürür. Ve yurt dışı seyahatlerinde rezervasyon yaparken ismi kolay anlaşılsın diye kendini “Bernadette’teki gibi Berna” diye tanıtmasından esinlenerek mekana Bernadet adını verirler…

Dünya Gıda Günü’nün ardından

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 16 Ekim 1945’de kurulmuş. Bu yüzden de 16 Ekim ‘Dünya Gıda Günü’ olarak kabul edilmiş. FAO, bu yılın temasını ‘sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmeyi herkes için ulaşılabilir kılma’ olarak belirlemişti. #sıfıraçlık (#ZeroHunger) sloganıyla da dünyanın pek çok ülkesinde kutlamalar yapıldı.

Ancak sorun kutlamalarla, deklarasyon yayınlamakla, slogan belirlemekle geçiştirilecek gibi değil. Günümüzde 2 milyarın üzerinde insan besleyici, güvenilir gıdaya düzenli olarak ulaşamıyor. Tarım alanlarının artması, küçük ölçekli tarımın desteklenmesi, kaynakların adil paylaşımı, obezite, israf ile mücadele gibi farklı ama birbirini destekleyen çözümlerin hayata geçirilmesi gerekiyor.

Dünyanın pek çok ülkesi gibi Türkiye’de çözüm bekleyen sorunların başında tarım alanlarının, ziraatla uğraşanların her geçen gün azalması geliyor. Türkiye Sosyal Güvenlik Kurumu'nun verilerine göre 2008’de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı 2018’de 697 bine düşmüş. İstatistik Kurumu’nun verilerine göre de 2002’de 26 milyon 579 bin hektar olan tarım arazisi, 2017’de 23 milyon 379 bin hektara inmiş.

FAO’nun hedefi 2030’da sıfır açlık. Bunun mümkün olması için öncelikli olarak pestisit gibi sentetik kimyasalların kullanılmaması, konvansiyonel tarımdan küçük ölçekli ekolojik ve organik tarıma geçilmesinin teşvik edilmesi ve desteklenmesi şart…