BLOG YAZILARI
Bahar keşifleri bitmez
Müge Akgün
İster yazlık ister kışlık diye nitelensin ben her yere baharlarda gitmeyi seviyorum. Tabii doğanın tüm cömertliğini sunduğu ilkbaharın yeri ayrı.
Bugün Alaçatı ve Cunda’ya yaptığım son kaçamaklardan izlenimler, gittiğim mekanlar var. Siz bu satırları okuduğunuz sıradaysa, Uluslararası Portakal Çiçeği Karnavalı için Adana’dayım. Ardından da Antakya’ya geçiyorum. Sonra da sırada Maraş var.
Çukurova Turistik Otelciler Birliği Başkanı ve Nisan’da Adana’da Komitesi Üyesi Tayyar Zaimoğlu’nun organize ettiği Portakallı Lezzetler Yarışması ile yine Zaimoğlu’nun öncülüğünü üstlendiği Adana-Antep-Antakya “3A Lezzet Bölgesi” Gastronomi Destinasyonu başta olmak üzere Adana ve Antakya izlenimlerim haftaya…
İyi servis en ucuz lüks
Figen Erbaş Alaçatı’nın en özel kadınlarından biri. 1981 yılında demir çelik tüccarı olarak iş yaşamına atılmış. 1990’ların başında İzmir’e gelerek FE Metal’i kurmuş.18 yıl önce de inşaat sektörüne girmiş, Alaçatı’da yaşam alanları yapmaya başlamış. Eşi Zayim Kocabıyık ile birlikte hayata geçirdikleri Toscana Evleri ve yeni başladıkları Reisdere Bademli Bahçe bu projeler arasında. 6 yıl önce yazlık olarak alıp restore ettikleri evlerle otelcilik sektörüne adım atmışlar.
Figen Erbaş “Müşterilerimiz bize iki önemli şeylerini uyku ve yemeklerini teslim ediyor. Onlara en az evlerindeki konforu sağlamalıyız. İyi bir servis en ucuz lüks” diyor.
Yaz-kış açık olan Viento 22 odalı zarif bir butik otel. Geçen yıl da otelin içinde ‘Sota’ adlı bir balık restoranı açmışlardı. Şef Osman
Sezener’in menü danışmanlığını yaptığı ve ekibini kurduğu Sota’ya geçen yıl gitmiş ve çok beğenmiştim.
Ancak bu yıl ekip tümden değişmiş. Menüde Sezener’in hazırladığı çeşitlerden olsa da Figen Hanım, Sota’yı deniz ürünleri ağırlıklı Akdeniz restoranı konseptinden çıkararak tam bir deniz kabukluları restoranına dönüştürmüş. Afrodizyak tepsileri çok cazip. Deniz ürünlü makarna çeşitleri de tava ya da ızgara karides kalamar gibi deniz ürünleri de çok başarılı.
Bu işi layıkıyla yapmak için tüm teçhizat alınmış. Sadece bölgede yetişen deniz ürünlerini kullanıyorlar. İthal hiçbir şey yok. Istakozdan kral yengece, istiridyeden tarağa tüm ürünler özel saklama dolaplarında deniz suyunda duruyor. Balıklar günlük mezattan alınıyor.
Mutfağın başında Trilye’de Süreyya Bey’in yanında yetişmiş Oruç şef var. Sota gerçek tazelikte deniz kabuklularının yendiği ender yerlerden biri Alaçatı’da. Mutfakta kullanılan tüm ürünler ya organik veya coğrafi işaretli, güvenilen üreticiden doğal tarım, tabii ki taze ve mevsiminde. Tüm yemekler zeytinyağıyla pişiriliyor. Kızartmada sanayi tipi yağ yerine zeytinyağı ve ayçiçek yağı kullanıyor.
Figen Hanım ne yaparsa aşkla yapan insanlardan. Yemek yapmayı da, iyi yaptığı şeyleri tattırmayı da seviyor. Pazardan aldığı taze bebek enginar, mevsim otlarıyla mutfağa girerek yaptığı Roma usulü enginar kızartma ve çalkamanın tadı unutulur gibi değildi. Sabah kahvaltısındaki pişinin de öyle…
Yel değirmenleri arasında
Adını Latince 'yel değirmeni' anlamına gelen ‘Mŏla’dan alan Mŏla Cunda Otele ilk kez 2015 Mayıs’ında gitmiştim. 30’lı yaşlarında üst düzey pozisyonlarda çalışırken “Bizim hayalimiz başka bir yaşam” deyip Cunda’ya yerleşen Çiğdem ve Orçun Özsüt’ün öykülerini Radikal’de ‘Yel değirmenleri arasında bir mola’ başlıklı yazımda anlatmıştım.
Ailece anneme 90’ıncı yaşında sürpriz bir doğum günü yapmak istediğimizde ilk aklıma gelen yer Mola Cunda oldu, huzuruyla, yalınlığıyla.
Özsüt ailesi bu kez bizi iki buçuk yaşındaki ikizleri Ela ve Nil’le birlikte dört kişi karşıladı. Otel resepsiyon şefi Nezahat Sanlı, düzen ve temizlikten sorumlu Selma Orhan, plaj müdürü ve kış döneminde restoran şefi Sencer Portakal, garson Burak Can’la birlikte yine aynı zarafette yoluna devam ediyor.
Mola’nın mutfağını ilk gittiğim döneme göre çok daha oturmuş ve lezzet çıtası yükselmiş buldum. Bunda Çiğdem Özsüt’ün mutfağa özel ilgisinin yanı sıra baş aşçı Ayhan Özdemir’in, yerel ot yemeklerini ve mezeleri yapan Yasemin Hanım’ın payı büyük. Bakla kızartması ve bol deniz ürünlü makarnanın tadı hala damağımda. Cunda’nın tüm yerel lezzetlerini yansıtan sabah kahvaltıları da çok başarılı.
İki yıl önce Tabiat Parkı içinde Patriça Bölgesi’nde Mŏla Beach Cunda adıyla bir plaj açmışlar. 10 dakika mesafedeki özel koya sahip plajdan otel konukları da servislerle giderek ücretsiz yararlanıyormuş. Yemekler ve atıştırmalıklar da Mola mutfağından geliyormuş…
TAM BİR LEZZET ŞÖLENİ
Ahmet Nihat Bekit’in 41 yıl önce kurduğu şimdi ikinci kuşak Hakan ve Volkan Bekit’in başında olduğu Cunda’daki Bay Nihat sadece Ayvalık’ın Cunda’nın değil Türkiye’nin en iyi balık restoranları arasında bana göre. Özellikle bu gidişimde malzeme kalitesi, yaratıcılık, sunum ve servis çok çok başarılıydı.
Füme palamut, akya pastırma, kabak tava, sübyeli arapsaçı, safranlı sübye paça ve pulları ile ızgara edilmiş suyu içinde kalmış ızgara sinarit her biri dört dörtlük lezzetteydi. Sadece safranlı sübye paça için bile Cunda’ya gidilir…
Toskana’dan Adatepe’ye
Kuzey Ege gastronomi turizminde cazibe merkezi olacağa benziyor. Doğası, havası ve malzeme zenginliği de buna çok müsait. Kazdağları’ndaki Adatepe köyünün en özel butik oteli İda Blue, 5’inci yılına özel İtalya’nın önde gelen restoranlarından Osteria A 'Pagliai’nin sahibi ve şefi Tommaso Salvatori’yi İda Blue’ya davet etmiş.
Ünlü şef, 6-30 Nisan tarihleri arasında otelin konukları için yerel ürünleri kullanarak Toskana mutfağı esintili menü hazırlayacakmış. Hiç kuşkum yok şef Salvatori otelin yerel şeflerinden de çok şey öğrenecektir…
İstanbul Film Festivali
İstanbul’a da son 38 yıldır bahar İstanbul Film Festivali ile gelir. Beyoğlu başta olmak üzere birçok bölge hareketlenir, renklenir, şenlenir. Bu yıl da yine 175 uzun metrajlı film gösterimi olacak festivalin dolu dolu bir programı var. Özellikle genç kuşağa ve bugüne dek tanımamış olanlara Stanley Kubrick’in ‘Otomatik Portakal’, ‘Barry Lyndon’ ve ‘Full Metal Jacket’ gibi filmlerine gitmelerini öneririm. ‘Çiçek İstemez’, ‘Sofia’ ve ‘Bu Her Şeyi Değiştirir’, ‘Bakın Nasıl Kıvırıyoruz’ filmlerini de kaçırmayın derim…